NAMIK KEMAL VE BAHAR - Nilufer.ist
1444
post-template-default,single,single-post,postid-1444,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-theme-ver-7.7,wpb-js-composer js-comp-ver-4.7.4,vc_responsive
 

NAMIK KEMAL VE BAHAR

04 May NAMIK KEMAL VE BAHAR

Gel ey fasl-ı baharan maye-i aram ü habımsın

Enis-i hatırım, kâm-ı dil-i pür ızdırabımsın.

Diye başlayan dizeler hepimize lise yıllarındaki edebiyat derslerini hatırlatır. O zaman ki aklımızla zor gelen bu dizeler şimdi ki aklımızla pek hoş gelecek inanın.Bugün size Namık Kemal’in İntibah’ından içimdeki bahar çoşkusunu en güzel ifade eden bir bölümünü yazmak geldi. Üstelik Osmanlıca’dan günümüz Türkçe’sine uyarlanmış haliyle yani korkmayın!

‘’ Bahar günleri, bu yaşlı dünyanın şen gençlik sabahıdır. Bahar erişince toprağın her tarafı baştan ayağa tazelenerek ‘Yuhyil arza ba’de mevtiha’(Rum suresi 19.Ayet-Allah toprağa ölümünden sonra hayat verir-) sırrı açığa çıkar. O kuru kuru ağaçlar-mahşere tesadüf etmiş kemikler gibi- yeniden can bulmaya başlar.

Bir halde ki, tazeliklerine dikkat olunsa vücutlarına yayılan hayatı ibretle görmek mümkündür.

Bir halde ki, en küçük bitkinin büyüyüp gelişmesine bakılsa alemin her zerresinde bir ruh ortaya çıkıyor zannolunur.

Bir halde ki, kırların her tarafına, cisimleşmiş manevi zevk ya da belki ruh bulmuş maddi zevk denilse mübalâğa edilmemiş olur.

İlkbaharın en büyük güzelliği, bol olduğu ve alışıldığı için gayet değersiz gördüğümüz çimenlerdir. Dünyada renklerin en yumuşağı olan yeşilden tatlı renk mi olur? Bahar mevsiminde ise sanki yeryüzünün her zerresi yeşillenir.

Hele bir kere çimenler açıklı koyulu renkleriyle toprağı kaplamaya; bir kere bahar bulutundan yansıyan ışıklar çimenliğin üzerinde dalgalar, hareler oluşturmaya; bir kere kırların ötesinde berisinde yığın yığın beyaz çiçekler açılmaya başlar mı! Bir kere derya hafif hafif dalgalanmaya; bir kere rüzgar hafif esintiyle suyun yüzeyinde  temiz bir alına nazireler yaparcasına kırışıklıklar göstermeye; bir kere ufak ufak dalgalar, kabarcıklar rüzgararın önüne düşerek bir yere toplanmış veya etrafa dökülmüş yasemin döküntülerine benzemeye yüz tutar mı! Kırları zevkten hareket etmeye mecali kalmamış deniz, denizleri şevkle ürperen kır sanırsın.

Lalelere bakıldıkça zannedilir ki geceden çimenlikte bir içki sofrası kurulmuş da sarhoş alup uykuya varanların her biri, şarapla dolu kadehini bir köşeye bırakmış. Kadehlerin kimi havaya veya yere dönük bir vaziyette duruyor; kimi henüz yerleşememiş, kâh eğriliyor kâh doğruluyor.

Baharımızın mehtabını da unutmayalım. Ay eğer hilal ise çoğu zaman etrafına dolunay büyüklüğünde, dolunay şeklinde, dolunay güzelliğinde bir hale bağlar ki , bizim gibi ayın da bir gökcismi olduğunu bilenler bile gökyüzünde ak benizli bir kız pencereden aşağı sarkmış, sırma saçlarını çehresinin etrafına dağıtmış yeryüzünün rengarenk süslerini seyrediyor zanneylese ayıplanmaz.

Mehtabın baharda denize yansımasını seyretmelidir ki ‘ serv-i simin’in (ayışığının denizde oluşturduğu ışıktan yol) güzelliğinin değerini anlamak mümkün olabilsin. Havalar berrak, sular duru, serv-i simin ise sanki nurdan dökülmüş bir peri kızı gibi anadan doğma çıplak suya girer, yüzme başlar, vücuduna dokunan her damla, su iken ışık kesilir. Denizin üzerinde, hayallerin geçmesi için Hakikat yolu gibi ışktan bir cadde ortaya çıkar.’’

Gel ey bahar mevsimi, sen benim huzur ve uykumun mayasısın

Fikrimin yoldaşı, ızdırapla dolu gönlümün lezzetisin.

Yorum Yapılmamış

Yorum yap
CAPTCHA

*

Başa Dön