MİNE’L-AŞK İLE’L HİCRAN - Nilufer.ist
1939
post-template-default,single,single-post,postid-1939,single-format-standard,ajax_fade,page_not_loaded,,qode-theme-ver-7.7,wpb-js-composer js-comp-ver-4.7.4,vc_responsive
 

MİNE’L-AŞK İLE’L HİCRAN

03 Oca MİNE’L-AŞK İLE’L HİCRAN

Adı gibi aşk nameleri içeren bir kitap olmuş 

İskender Pala’nın Kapı Yayınlarından çıkan son kitabı. Hani hep eski aşklar başkaydı diyerek öykündüğümüz  beş ayrı aşuk ile maşukun hikayesinden oluşuyor. Sonunda vuslata eremeselerde o kadar güzel ve yoğun duygularla yaşanan aşklar ki insan onları şanslı sayıyor. Hepimiz bir şeyleri sevip aşkla bağlanıyoruz ama sanırım kitapta anlatılan aşklar aşkta son nokta bundan sonrası zaten yaradanımıza duyduğumuz ilahi aşk olacaktır.  Bence her insanın bir yaşamında böyle bir aşkı tatması gerekli ki varlığının farkına varabilsin ve tek amacımız olan ilahi aşkı tanıyabilsin.

IMG_0693

Hikayelerin ilki Şehnaz Beste de, Hayal Banu ile Muhsin Çelebi’nin sadece gözlerinin teması ile doğan ve asla yan yana gelemedikleri sadece kalp birliği ile yaşattıkları bir aşk var ki;

Feryâd ki feryâdıma imdâd edecek yok

Efsûs ki gamdan beni âzâd edecek yok

Sözleriyle günmüze ulaşan bir şarkı yadigar kalıyor.

İkinci hikaye Pervanenin Kanatlarında, Despina ve Ebubekir Kani Efendi’nin aşkları Despina’nın efendisinin kolları arasında gözlerini yummasıyla yarım kalan bir vuslat ile son bulmakta. Belki aşkları unutulmuş ama Kani Efendinin Despina’nın babası papaz efendiye Hıristiyan olmasını istediği zaman verdiği cevap  ‘’ Kırk yıllık Kani olur mu Yani’’  sözü asırlardır dilimiz pelesenk olmuştur.

Üçüncü hikaye Denizler Boyunca Aşk’da, Ruhsar ile Ali Ruhi bey ki her lakırdısı şiirle bezeli bir şair idi, sevdi ama sevildiğini hiç bilemeden Japon sularında Ertuğrul Fırkateyni ile beraber aşkını derin sulara gömdü. Aşık için hangi ölüm daha iyidir acaba; sevip sevildiğini bilmeden sevgili hasreti ile mi ölmek yoksa dönebilse kavuşmayı bile hayal etmediğin sevgilinin sana açılan kollarına kavuşacağını bilerek mi ölmek?

Dördüncü hikaye Aşk ve Şiir de ise Cemile ile Aşki İlyas’ın hazin başlayıp sonra vuslata erdikleri ancak daha sonra hazin bir ayrılıkla son bulan aşkları anlatılıyor. Aşıki ölürken bile Cemile diye inlemiş ve şu son beyitleri geride bırakmıştı.

Ben ölicek toprağımdan yapasuz bir hâne vakf

Cânım için edesiz onu seg-i cânâne vakf

Hicre sabr edenler erer vasl-ı yâre akıbet

Aşıkîyâ biz geçtik olsun kıssamız yârâne vakf.

Son hikaye Yollarda da, Ceyda ve Sa’di Efendinin sonu tam olarak bilinmeyen daha çok geride kalan mektuplardan oluşan bölük pörçük aşk hikayesi anlatılıyor. Ve yazar okularından hikayenin sonu ile ilgili kendi hayal güçlerini kullanmasını istiyor. Yani isterseniz sevgililerin bir mucize ile kavuştuklarını hayal edin isterseniz hazin bir kavuşamayınca aşk olur sonu yazın…

Sevgilinin eşiğinde ölene değil sağ kalana şaşmak gerekir diyen bilgeye bende katılıyorum. Hikayelerdeki aşklar gerçekten insanın içine işliyor bunda hocamız Sn. İskender Pala’nın kaleminin kıvraklığının ve tarihin tozlu raflarındaki araşmalarının payıda büyük bence.

Aşkın evrelerini bilmek isteyen, İlahi aşk yolunda ki basamakları bulmak isteyen herkesin okuması gerekli bir kitap olmuş bence tavsiye ederim.

En çokda kitaptaki mektuplarda sevgiliye hitap şekilleri beni büyüledi:

‘’Bugün nasılsın ey kainatın başı dönmüş yıldızı?’’

‘’ Hiç olandan hep olana, sevenden sevgiliye, Hanım hey!’’

‘’Evvelen, bir alev pervanesine selam ediyor,  beyim, efendim diyorum.’’

* Tam havası alın kitabınızı kahvenizi ve tabiki mendillerinizi okumaya başlayın*

IMG_0256

Yorum Yapılmamış

Yorum yap
CAPTCHA

*

Başa Dön